Terörsüz Türkiye Süreci, Türkiye’nin Gidişatı ve AK Parti’ye Geçişler - Ağustos 2025 - Rapor Özeti-2

GÜNDEMAR’ın 20-26 Ağustos 2025 tarihlerinde gerçekleştirdiği Türkiye Gündemi araştırmasına göre toplumun yarısı “Terörsüz Türkiye” sürecinin terörü sona erdirmeyeceğini düşünüyor. Katılımcıların yüzde 74’ü Türkiye’nin kötüye gittiğini söylerken, belediye başkanlarının AK Parti’ye geçişleri ise büyük ölçüde kişisel çıkarlarla açıklanıyor.

HER ALANDA GÜVENSİZLİK ARTIYOR

GÜNDEMAR Araştırma’nın her ay düzenli olarak yaptığı “Türkiye Gündemi” araştırmasının Ağustos sonuçlarında da CHP yüzde 35,42 ile birinciliğini korurken, PKK’lılara aftan AK Parti’ye geçen belediye başkanlarına kadar birçok konuda çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.

Araştırmada toplumun ezici çoğunluğunun “PKK’lıların affına ve Umut Hakkı”na karşı olduğu görülürken, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesine onay verdiği görülmektedir.

CHP ve İYİ Parti’den belediye başkanlarının AK Parti’ye geçişlerini toplumun çoğunluğu  “kişisel çıkarlar ve iktidara yakın durma isteği ve baskılar” olarak görürken, araştırmaya katılanların dörtte üçü “yargı ve adalet sisteminin kötüye gittiğini” belirtmiştir.

Araştırmaya katılanların yüzde 74’ü Türkiye’nin genel olarak “kötüye gittiğini” ifade ederken ve hükümete yönelik güvensizlikleri artarken muhalefete güven artmıyor. “Sizce muhalefet partileri, görevlerini yerine getirme konusunda genel olarak başarılı mı, yoksa başarısız mı?” sorusuna katılımcıların yüzde 63’ü “muhalefeti başarısız” bulduğunu belirtmiştir.

GÜNDEMAR Araştırma Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Tamer Bolat 20-26 Ağustos tarihlerinde yaptıkları “Türkiye Gündemi” araştırmasını 60 ilde ve toplam 2225 kişi ile gerçekleştirdiklerini belirtti. Araştırmadaki bazı sonuçlar şöyle:

CHP BİRİNCİ PARTİ

Araştırmada “Bu Pazar bir milletvekili seçimi olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz?” sorusuna verilen cevaplara göre kararsızlar, fikri yoklar ve protesto oylar dağıtıldıktan sonra CHP Yüzde 35,42 ile birinci, AK Parti yüzde 30,18 ile ikinci, DEM Parti yüzde 8,26 ile üçüncü durumda. İşte sonuçlar:

PARTİ TERCİHLERİ DEĞİŞİYOR

GÜNDEMAR Araştırma’nın Türkiye Gündemi çalışmasında partilerin son üç aya yayılan oy oranları incelendiğinde, siyasi rekabetin dinamik bir görünüm sergilediği ve özellikle ana muhalefet ile iktidar partisi arasındaki farkın giderek açıldığı gözlemlenmektedir.

Nitekim AK Parti hâlâ seçim dönemindeki oy seviyesinin belirgin şekilde altındadır ve dalgalı ancak genel olarak düşüş eğilimindedir. 2023 seçimlerindeki yüzde 35,32 olan oy oranı, Ağustos 2025’te yüzde 30,18’e gerilemiştir.
CHP ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde aldığı yüzde 25,41 oyu Haziran 2025’te yüzde 34,13’e, Temmuz’da yüzde 37,24’e taşırken Ağustos’ta ise hafif bir gerileme ileoy oranı yüzde 35,42 olmuştur. Bu tablo, CHP’nin son bir yılda merkez seçmen nezdinde etkili bir yükseliş yakaladığını, ancak Temmuz zirvesinden sonra bir miktar oy kaybı yaşadığını göstermektedir. İşte o karşılaştırmalı tablo:

ÇOĞUNLUK TUTUKLAMALARI HAKSIZ BULUYOR

GÜNDEMAR Araştırma’nın Ağustos 2025 araştırmasında da Türkiye genelinde seçmenin yüzde 55’nin “tutuklamaları haksız ve siyasi buldukları” görülmektedir.
Araştırmaya katılanların yüzde 55’i “ tutuklamaları haksız ve siyasi” olarak değerlendirirken, Yüzde 34 oranında katılımcı da “ tutuklamaları hukuka uygun ve yerinde” bulduğunu belirtmiştir. Katılımcıların Yüzde 11’i ise bu konuda ”fikrinin olmadığını” belirtmiştir.

Bu sonuçlar parti bazında incelendiğinde AK Parti seçmeninin yüzde 59’unun, MHP seçmeninin ise yüzde 53’ünün “tutuklamaları hukuka uygun ve yerinde buldukları”nı belirttikleri görülürken,  CHP ve DEM seçmenlerinin yüzde 90’ı, İYİ Parti seçmeninin ise yüzde 64’ünün “tutuklamaları haksız ve siyasi buldukları” görülmüştür.

Bu sonuçlar Türkiye’deki mevcut siyasal kamplaşmanın bir yansıması olarak okunmalıdır.  AK Parti ve MHP seçmeni tutuklamaları büyük ölçüde hukuki süreçlerin sonucu olarak değerlendirirken, CHP, İYİ Parti ve DEM Parti seçmeni bunu siyasi bir müdahale olarak görmektedir. Bu karşıtlık, yargıya güvenin ve siyasi aktörlere yönelik algıların seçmen aidiyetleri doğrultusunda nasıl şekillendiğini açıkça ortaya koymaktadır.

TOPLUM ÇÖZÜM SÜRECİNE TEMKİNLİ

Araştırmada “Terörsüz Türkiye” adıyla başlatılan yeni siyasi ve toplumsal açılım, Türkiye’de terörü sona erdirir mi, erdirmez mi?” sorusuna toplumun yarısının bu süreçle terörün sona ermeyeceğini düşündüğü görülmüştür. Katılımcıların yüzde 40’ı ise, bu açılımın başarıyla terörü sona erdirebileceğini ifade etmiştir. Fikrim yok diyen katılımcıların oranı yüzde 13’tür.

Bu tablo, barışçıl bir siyasi çözüm sürecine yönelik kamuoyunun umutlu olmakla birlikte temkinli ve çoğunlukla kuşkucu bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir.

Siyasal aidiyetlere göre sonuçlar analiz edildiğinde, AK Parti seçmeninin yüzde 50’si sürecin sonuç vereceğini düşünürken, yüzde 39’u sonuç vermeyeceğini düşünmektedir. MHP seçmeninde sonuç vereceğini düşünenlerin oranı yüzde 55, vermeyeceğini düşünenlerin yüzde 23, fikrim yok diyenlerin ise yüzde 22’dir.

Muhalefet seçmenlerine bakıldığında, bu süreçle terörün başarıyla sona erdirilebileceğini düşünenlerin oranı CHP seçmeninde yüzde 20, başarıya ulaşamayacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 66’dır. İYİ Parti seçmeninde sürecin başarılı olacağını düşünenlerin oranı yüzde 15, başarısız olacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 69’dur.

DEM Parti seçmenleri arasında ise tablo oldukça farklıdır: Katılımcıların yüzde 77’si sürecin başarılı olabileceğini düşünürken, yalnızca yüzde 18’i bu sürecin başarısız olacağını düşünmektedir.

Araştırma bulguları, “Terörsüz Türkiye” adıyla başlatılan siyasi ve toplumsal açılımın kamuoyunda yeterince güven tesis edemediğini göstermektedir. Türkiye genelinde her 10 kişiden yaklaşık 5’i bu sürecin terörü sona erdirmeyeceğini düşünmektedir. Özellikle CHP ve İYİ Parti seçmeninde yüksek oranlı umutsuzluk dikkat çekerken, DEM Parti seçmenindeki iyimserlik sürecin Kürt tabanında destek gördüğünü göstermektedir. Bu tablo, siyasi çözüm süreçlerinin toplumda karşılık bulabilmesi için yalnızca niyet beyanıyla değil, güven artırıcı adımlarla desteklenmesi gerektiğine işaret etmektedir.

ÖCALAN’IN ROL ÜSTLENMESİ YANLIŞ

Araştırmada katılımcılara, “Abdullah Öcalan’ın ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinde siyasi bir aktör olarak rol üstlenmesi sizce doğru mudur, yanlış mıdır?” sorusuda yöneltilmiştir. Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 59’unun, Abdullah Öcalan’ın “Terörsüz Türkiye” sürecinde siyasi aktör olarak rol üstlenmesini yanlış bulduğu, yüzde 23’ünün de “bu rolü doğru bulduğu” görülmüştür.

Siyasal aidiyetlere göre ise sonuçlar şöyledir:

AK Parti seçmeninin yüzde 57’si bu rolü yanlış, yüzde 22’si doğru bulmaktadır. MHP seçmeninde de benzer bir tablo gözlemlenmektedir: Yüzde 53 yanlış, yüzde 33 doğru bulmaktadır. Bu durum, iktidar bloğu seçmeninin Öcalan’ın aktörlüğüne temkinli ve bölünmüş yaklaştığını göstermektedir.

CHP seçmeninin yüzde 73’ü, İYİ Parti seçmeninin yüzde 79’u Öcalan’ın bir aktör olarak sürece dahil edilmesini “yanlış” bulurken,  “doğru” bulanların oranı CHP’de yalnızca yüzde 8, İYİ Parti’de yüzde 6 düzeyindedir. Bu oranlar, muhalefet seçmeninde Öcalan’ın siyasi bir aktör olarak rol üstlenmesine karşı yüksek düzeyde bir ret algısı olduğunu göstermektedir.

DEM Parti seçmeninin yüzde 86’sı, Öcalan’ın bir aktör olarak sürece dahil olmasını doğru bulurken, yalnızca yüzde 5’i bunun yanlış olduğunu belirtmiştir. Bu kesimde, Öcalan’ın rolü konusunda tarihsel ve ideolojik bağlılık güçlü bir şekilde hissedilmektedir.

Araştırma sonuçları, Abdullah Öcalan’ın “Terörsüz Türkiye” sürecinde bir aktör olarak rol üstlenmesinin kamuoyunda yüksek oranda reddedildiğini ortaya koymaktadır. Toplumun farklı kesimlerinde ideolojik eğilimlere göre ciddi ayrışmalar gözlemlenmektedir. Özellikle muhalefet ve iktidar seçmeninin büyük bölümü bu rolü reddederken, sadece DEM Parti seçmeni arasında ezici bir destek söz konusudur.

Bu bulgular, terörle mücadelenin toplumsal meşruiyetinin, yalnızca yöntem değil, aktörler üzerinden de sorgulandığını göstermektedir. Toplumun büyük bölümü, Abdullah Öcalan’ın yeniden siyasal süreçte pozisyon almasını olumsuz bulmakta; bu durum ise “Terörsüz Türkiye”gibi açılımların inandırıcılığı açısından ciddi bir sınama oluşturmaktadır.

TOPLUM BARIŞA AÇIK, AMA KIRMIZI ÇİZGİLERİ NET

Türkiye’de son yıllarda yeniden gündeme gelen barışçıl çözüm tartışmaları, toplumsal hafızada derinizler bırakmış ve kamuoyunun bu tür girişimlere dair tutumunu karmaşık hale getirmiştir.

GÜNDEMAR’ın Ağustos 2025 tarihli araştırmasında, “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kapsamında atılması muhtemel adımlara yönelik kamuoyu desteği ölçülmüştür. Katılımcılara, seçilmiş belediye başkanları yerine kayyım atanmasından, Kürt vatandaşlara anadilde eğitim hakkı tanınmasına; silah bırakanların topluma kazandırılmasından, Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarına dair düzenlemelere kadar uzanan bir dizi öneri sunulmuş ve her bir adımın kamuoyundaki karşılığı sorgulanmıştır. Elde edilen bulgular, toplumsal desteğin hangi başlıklarda yoğunlaştığını, hangilerinde ise belirgin bir dirençle karşılaştığını göstermesi açısından çarpıcıdır.

TOPLUM PKK’LILARA AFFA DA, UMUT HAKKINA DA UZAK DURUYOR

Araştırmada katılımcılara sorulan “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda ‘PKK üyeliğinden hüküm giymiş kişilere yönelik genel bir af çıkarılmasını’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusuna Türkiye genelinde her 10 kişiden 7’sinin “PKK üyelerine affa karşı çıktığı” görülmüştür.
Toplumun yüzde 73’ü “Hayır, desteklemem” derken, yüzde 17’si “Evet, desteklerim”, yüzde 10’u da “Fikrim yok” demektedir.

Bu tablo, genel af önerisinin kamuoyunda meşruiyetinin çok düşük olduğunu ve toplumun çok büyük bir bölümünün bu tür bir adımı kesin biçimde reddettiğini ortaya koymaktadır.

Bu eğilimin partilere göre dağılımında AK Parti seçmeninin yüzde 76’sının, MHP seçmeninin yüzde 80’inin bu öneriye karşı çıktığı görülürken, desteğin AK Parti’de yüzde 9, MHP’de ise yüzde 15 olduğu görülmüştür.

Diğer yandan CHP seçmeninin yüzde 83’ü, İYİ Parti seçmeninin yüzde 93’ü affa açıkça karşı çıkarken, destek CHP’de yüzde 8, İYİ Parti de yüzde 6’dır.

DEM Parti seçmenin de ise durum tam tersidir. DEM Parti seçmeninin yüzde 89’u genel affı desteklerken, sadece yüzde 4’lük bir kesim karşı çıkmaktadır.

Benzer bir tepki de Öcalan için “Umut Hakkı” tanınmasında görülmektedir.  
“Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda ‘Abdullah Öcalan’a umut hakkı tanınmasını’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?”  sorusuna araştırmaya katılanların yüzde 75’i“Hayır, desteklemem”,  yüzde 14’ü “Evet,desteklerim”,  yüzde 11’i de “Fikrim yok”demektedir.

YEREL YÖNETİMLER GÜÇLENDİRİLMELİ

Katılımcılara, “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda ‘yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması yönünde atılacak adımları’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusu yöneltilmiş ve katılımcıların yüzde 47’si “Evet, desteklerim”, yüzde 37’si“Hayır, desteklemem”, yüzde 16’sı da “Fikrim yok” demiştir. Bu tablo, kamuoyunun yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasına genel olarak olumlu yaklaştığını; ancak azımsanmayacak bir kesimin de bu konuda çekinceli olduğunu ortaya koymaktadır.

Araştırmada AK Parti seçmeninin yüzde 43’ü, MHP seçmeninin yüzde 53’ü yerel yönetimlerde yetki artırımını desteklerken, AK Parti’de karşıt oran yüzde 33, MHP’de ise yüzde 38 düzeyindedir.

Muhalefet de ise CHP seçmeninde destek yüzde 43, karşıtlık da aynı oranda yüzde 43’tür. İYİ Parti seçmeninin yüzde 36’sı destek verirken, yüzde 58’i karşı çıkmaktadır.
DEM Parti seçmeninde yüzde 90 destek oranı ile bu adımlara ezici destek dikkat çekmektedir.

Araştırma bulguları, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması konusunun kamuoyunda çoğunlukla destek gördüğünü ancak bu desteğin homojen olmadığını göstermektedir. Türkiye genelinde her 10 kişiden 5’i bu adımları olumlu karşılarken, 4’ü karşı çıkmaktadır. En güçlü destek DEM Parti seçmeninden gelirken, İYİ Parti tabanı bu konuda en güçlü ret tutumunu sergilemektedir. CHP ve AK Parti seçmeninde ise destek ve karşıtlık oranları birbirine oldukça yakındır. Bu tablo, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi yapısal değişikliklerin hâlâ siyasal aidiyet ve merkez-yerel dengesi çerçevesinde farklı şekillerde algılandığını ve konunun kamuoyunda bölgesel, ideolojik ve partisel kırılmalarla değerlendirildiğini göstermektedir.

TOPLUM KAYYIMA DESTEK VERMİYOR

Katılımcılara sorulan “Milli Beraberlik, Kardeşlik veDemokrasi Komisyonu’nda ‘seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanması uygulamasına son verilmesini’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusuna her iki kişiden biri “kayyım uygulanmasına son verilsin” demiştir.

Topumun yüzde 51’iEvet, desteklerim”, yüzde 34’ü “Hayır, desteklemem”, yüzde 15’i de “Fikrim yok” demiştir.  Bu tablo, kayyım uygulamasının sonlandırılmasına yönelik desteğin kamuoyunda çoğunlukta olduğunu, ancak üçte birlik bir kesimin bu uygulamanın devamından yana olduğunu ortaya koymaktadır.

Araştırma bulguları, kayyım uygulamasının Türkiye genelinde meşruiyet sorunu yaşadığını ve toplumun yarısından fazlasının bu uygulamanın sonlandırılmasını desteklediğini ortaya koymaktadır. Muhalefet seçmeninde bu destek güçlü biçimde hissedilirken, DEM Parti tabanında adeta mutlak bir karşıtlık söz konusudur. İktidar seçmeni ise bu konuda daha bölünmüş bir tutum sergilemektedir. Bu tablo, seçilmiş yerel yöneticilerin yerine merkezi atamalar yapılmasının demokratik meşruiyet açısından kamuoyunda sorgulandığını, özellikle muhalefet bloğunda bu uygulamanın toplumsal uzlaşmayı zedeleyen bir unsur olarak görüldüğünü göstermektedir. Yerel demokrasinin güçlendirilmesi yönündeki her adımda bu hassasiyetin dikkate alınması gerekmektedir.

ANADİLDE EĞİTİME TOPLUMSAL MESAFE

Katılımcılara, “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda ‘Kürt vatandaşlara kendi anadillerinde eğitim hakkı tanınması yönündeki girişimleri’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusu yöneltilmiş ve yanıtlar siyasi parti tercihlerine göre analiz edilmiştir. Türkiye genelinde katılımcıların yalnızca yüzde 33’ü bu adımı desteklerken, yüzde 51’i karşı çıktığını, yüzde 16’sı ise fikir belirtmediğini ifade etmiştir. Bu tablo, anadilde eğitim hakkına kamuoyunda belirgin bir mesafeyle yaklaşıldığını, desteğin sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır.

Veriler parti seçmenleri düzeyinde incelendiğinde, DEM Parti seçmeninde yüzde 91 ile neredeyse oybirliği düzeyinde destek dikkat çekerken, bu partiye karşıt konumlanan seçmen gruplarında yüksek oranda ret gözlemlenmektedir. İYİ Parti seçmeninin yalnızca yüzde 18’i bu adımı desteklerken, yüzde 72’si açıkça karşı çıkmaktadır. CHP seçmeninde destek oranı yüzde 25, karşıtlık ise yüzde 60’tır. MHP seçmeninde de destek (yüzde 30) ve karşıtlık (yüzde 56) arasındaki fark belirgindir. AK Parti seçmeninde destek oranı yüzde 32 ile genel ortalamaya yakın seyretmekte; karşı olanların oranı ise yüzde 46’dır.

Bu bulgular, anadilde eğitime dair adımların toplumun önemli bir bölümünde kültürel kimlik kaygıları, ulusal birlik hassasiyetleri ve siyasal kutuplaşma üzerinden değerlendirildiğini göstermektedir. Türkiye genelinde her 10 kişiden yalnızca 3’ü bu hakkı tanımayı desteklerken, 5’i karşı çıkmakta, geri kalan 2 kişi ise kararsız kalmaktadır. DEM Parti hariç hiçbir seçmen grubunda destek oranı yüzde 35’i aşmamaktadır. Bu durum, çözüm süreci benzeri tartışmalarda en hassas başlıklardan birinin hâlâ “anadil” konusu olduğunu ve toplumsal mutabakatın bu alanda en zayıf olduğunu göstermektedir.

SİLAH BIRAKANLARA TEMKİNLİ DESTEK

Katılımcılara, “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda ‘silah bırakan kişilerin topluma yeniden kazandırılması için yasal düzenlemeler yapılmasını’ destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusu yöneltilmiş ve Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 38’i bu adımı desteklediğini, %48’i ise karşı çıktığını belirtmiştir. Yüzde 14’lük bir kesim ise fikir belirtmemiştir. Bu tablo, toplumun yaklaşık yarısının silah bırakmış kişilere yönelik yasal entegrasyon adımlarına temkinli hatta çoğunlukla olumsuz yaklaştığını ortaya koymaktadır.

Siyasi parti seçmenleri düzeyinde değerlendirildiğinde, DEM Parti seçmeninin yüzde 89 oranında bu adımı desteklediği görülmekte, bu oran diğer tüm partilerden açık ara ayrışmaktadır. AK Parti seçmeninde destek oranı yüzde 39 ile Türkiye geneline yakın bir düzeydedir; karşı olanların oranı ise yüzde 44’tür. CHP ve MHP seçmenlerinde destek oranları sırasıyla yüzde 31 ve yüzde 32 iken, karşı olanların oranı yüzde 54–57 bandında seyretmektedir. İYİ Parti seçmeni ise yalnızca yüzde 23 destek oranı ile en düşük desteği veren grup olarak öne çıkmakta; yüzde 72 oranında ise bu adımı net biçimde reddetmektedir.

Bu bulgular, toplumda silah bırakan bireylerin topluma kazandırılması fikrinin özellikle güvenlik hassasiyetleri ve adalet algısı çerçevesinde tartışıldığını göstermektedir.Toplum, bir yandan barışçıl çözümleri prensipte destekleme eğilimi gösterse de, uygulamada affa veya toplumsal entegrasyona yönelik düzenlemelere karşı kuşkulu ve bölünmüş bir tutum sergilemektedir. DEM Parti hariç hiçbir seçmen grubunda destek oranı yüzde 40’ı aşmamaktadır. Bu da çözüm süreci benzeri adımların kamuoyunda karşılık bulabilmesi için daha güçlü bir meşruiyet çerçevesine ve güven inşasına ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

ÖCALAN’IN CEZAEVİ KOŞULARININ İYİLEŞTİRİLMESİNE TOPLUMSAL RET

Katılımcılara, “Milli Beraberlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesini destekler misiniz, yoksa desteklemez misiniz?” sorusu yöneltilmiş ve Türkiye genelinde bu adıma yüzde 73 oranında karşı çıkıldığı, sadece yüzde 17’lik bir kesimin destek verdiği görülmüştür. Bu bulgu, kamuoyunun çözüm süreci ya da demokratikleşme çerçevesinde dahi Abdullah Öcalan’a yönelik en sınırlı adımlara dahi net biçimde karşı olduğunu ortaya koymaktadır.

Siyasi partilere göre dağılım incelendiğinde, DEM Parti seçmeninde yüzde 85 oranında destek görülmekte, bu oran diğer tüm seçmen gruplarından dramatik şekilde ayrışmaktadır. Buna karşın:

  • İYİ Parti seçmeninde yüzde 89,
  • CHP seçmeninde yüzde 82,
  • AK Parti seçmeninde yüzde 79,
  • MHP seçmeninde yüzde 70,
  • Diğer partilerde ise yüzde 81

oranında katılımcı, Öcalan’a yönelik bu tür bir iyileştirmeye karşı çıktığını belirtmiştir.

Bu dağılım, Abdullah Öcalan’ın şahsının kamuoyunda hâlâ çok güçlü bir toplumsal kırmızı çizgi olarak algılandığını göstermektedir. Siyasi yelpazenin merkez ve sağında yer alan partilerde bu karşıtlık daha da belirginleşmekte, muhalefet ve iktidar seçmeni bu konuda benzer tutum sergilemektedir. Öcalan’a ilişkin sembolik veya hukuki adımlar, toplumsal barış adına yapılsa dahi geniş toplumsal meşruiyetten yoksun kalma riski taşımaktadır.

Bu tablo, kamuoyunda çözüm süreci benzeri politikalar tartışıldığında Öcalan’ın rolüne ilişkin her adımın, diğer demokratik reformlardan ayrı olarak, çok daha yüksek bir dirençle karşılandığını göstermektedir.

AK PARTİ’YE GEÇİŞ NEDENİ “KİŞİSEL ÇIKAR”

Katılımcılara, “Son zamanlarda bazı muhalefet partili (CHP ve İYİ Parti’den) belediye başkanlarının AK Parti’ye geçişlerinin başlıca nedeni sizce nedir?” diye sorulduğunda Türkiye genelinde her iki kişiden biri geçişleri “kişisel çıkar” olarak açıklıyor.

Toplumun yüzde 46’sı geçişleri, “kişisel çıkarlar ve iktidara yakın durma isteği” ile, yüzde 15’i, “belediyelere yönelik baskılar ve yönetim zorluğu” nedeniyle, yüzde 21’i “parti içi sorunlar ve örgütsel anlaşmazlıklar” nedeniyle, yüzde 7’si de “ideolojik veya siyasi fikir değişimi” nedeniyle olduğunu belirtmiştir.

Bu tablo, kamuoyunun geçişleri büyük ölçüde kişisel motivasyonlarla açıklama eğiliminde olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu soruya AK Parti seçmeninin yüzde 40’ı geçişleri“kişisel çıkar ve baskı temelli” görürken, yüzde 44’ü de geçişleri “parti içi sorunlar ve fikir değişimlerine” bağlamaktadır.

MHP seçmeninin yüzde 56’sı geçişleri “kişisel çıkar ve baskı temelli” görürken, yüzde 38’i de geçişlerin nedenlerini “parti içi sorunlar ve fikir değişimleri” olarak görmektedir.
Bu veriler, iktidar seçmeninin geçişleri daha makul ve meşru gerekçelerle açıklama eğiliminde olduğunu göstermektedir.

Muhalefet seçmeninde ise, CHP seçmeninin yüzde 77’si geçişleri “kişisel çıkar ve baskı temelli” görürken, yüzde 13’ü de geçişleri “parti içi sorunlar ve fikir değişimlerine” bağlamaktadır.

İYİ Parti seçmeninin yüzde 89’u geçişleri “kişisel çıkar ve baskı temelli”, Yüzde 6’sı da “parti içi sorunlar ve fikir değişimlerine” bağlamaktadır.

DEM Parti de ise seçmeninin yüzde 63’ü geçişleri “kişisel çıkar ve baskı temelli” görürken, yüzde 23’ü de geçişleri “parti içi sorunlar ve fikir değişimi” olarak görmektedir.

Araştırma bulguları, belediye başkanlarının AK Parti’ye geçişlerinin kamuoyunda geniş bir kesim tarafından meşru gerekçelerle değil, kişisel motivasyonlarla açıklandığını göstermektedir.

PARTİ DEĞİŞTİRMEK “HALK İRADESİNE AYKIRI”

Katılımcılara “Belediye başkanlarının seçimle geldikleri partiden istifa edip başka bir partiye geçmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu da yöneltilmiş ve Türkiye genelinde her 10 kişiden 6’sının parti değişimini yanlış bulduğu görülmüştür. Yüzde 63’lük büyük çoğunluk, bu tür geçişleri yanlış bulduğunu ve halkın iradesine aykırı olduğunu belirtirken, Yüzde 25’i geçişleri doğru bulduğunu ifade etmiş, Yüzde 12’lik bir kesim de bu konuda fikir belirtmemiştir.

Bu tablo, seçilmiş kişilerin seçim sonrası parti değiştirmesine karşı geniş bir toplumsal mutabakatla eleştirel bir tutum olduğunu göstermektedir.

İktidar seçmeninde AK Parti seçmeninin yüzde 42’si bu geçişleri doğru bulduğunu belirtirken, yüzde 41’i ise yanlış bulduğunu ifade etmiştir.  MHP seçmeni de benzer biçimde %43 oranında doğru, %54 oranında ise yanlış bulmaktadır.

Bu veriler, iktidar seçmenleri arasında bile geçişlere yönelik görüşlerin bölünmüş olduğunu göstermektedir. Partizan sadakat yerine halk iradesine saygı vurgusu öne çıkmaktadır.

Muhalefet seçmeninde ise, CHP seçmeninin yüzde 86’sı, İYİ Parti seçmeninin yüzde 73’ü ve DEM Parti seçmeninin yüzde 76’sı bu tür geçişleri açıkça halk iradesine aykırı bulmaktadır. Muhalefette geçişleri doğru bulanların oranı yüzde 16 ve altındadır.

Araştırma bulguları, belediye başkanlarının seçim sonrası parti değiştirmesine yönelik kamuoyu algısının çok net bir biçimde olumsuz olduğunu ortaya koymaktadır. Seçmenler, partisel sadakatten öte, seçimde verilen oyun karşılığı olarak halkın iradesinin korunmasını talep etmektedir. Özellikle muhalefet seçmeninde bu algı çok keskin biçimde yerleşmişken, iktidar seçmeninde dahi geçişlerin meşruiyeti tartışmalıdır. Bu durum, önümüzdeki yerel seçimlerde seçilmişlerin partisel aidiyetlerinin seçmen nezdinde daha fazla denetleneceğini ve seçmende “parti değiştiren başkan” algısına dair kırılganlıklar oluştuğunu göstermektedir.

TOPLUM GELİŞMELERDEN RAHATSIZ

Katılımcılara, “Sahte diploma, yargı borsası iddiaları ve partiler arası geçişler” gibi gelişmeler sizde ne hissettiriyor?” sorusu yöneltildiğinde 10 kişiden 6’sının bu gelişmelerden çok rahatsız olduğu görülmüştür.

Araştırmaya katılanların;

  • Yüzde 34’ü bu olaylara karşı adaletsizlik ve rahatsızlık hissettiğini,
  • Yüzde 13’ü üzgün ve umutsuz hissettiğini,
  • Yüzde 15’i öfke veya tepki duyduğunu,
  • Yüzde 31’i artık şaşırmadığını,
  • Yüzde 3’ü bu olayların kendisini pek etkilemediğini belirtmiştir.

Bu tablo, Türkiye’de kamuoyunun adalet duygusunda derin bir sarsılma yaşadığını, ancak bunun önemli bir bölümünde artık alışma, kabullenme veya tepkisizlik halinin yerleştiğini göstermektedir.

Araştırma bulguları, Türkiye’de son dönemde yaşanan skandal niteliğindeki olayların kamuoyunda ciddi bir adaletsizlik, öfke ve umutsuzluk duygusu yarattığını ortaya koymaktadır. Ancak aynı zamanda, toplumun geniş kesimlerinde özellikle “artık şaşırmıyorum” diyenlerin oranının yüksekliği, kurumsal yozlaşmanın normalleştiği, toplumsal reflekslerin törpülendiği bir döneme girildiğini göstermektedir. Siyasal kimlikler farklı dozlarda etkili olsa da, adalet duygusunun erozyona uğradığı konusunda partilerüstü bir algı oluştuğu gözlemlenmektedir.

TÜRKİYE KÖTÜYE GİDİYOR

Katılımcılara, “Türkiye’nin genel gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? İyiye mi gidiyor, kötüye mi?” sorusu yöneltilmiş ve toplumun dörtte üçü “Türkiye kötüye gidiyor” demiştir.

Katılımcıların yüzde 74’ü, Türkiye’nin genel gidişatının “kötüye gittiğini” ifade ederken, Yalnızca yüzde 18’lik bir kesim“gidişatın iyiye doğru olduğunu” belirtmiş, Yüzde 8’i de bu konuda fikir belirtmemiştir.

Bu tablo, genel kamuoyunda derinleşmiş bir karamsarlık algısı olduğunu açıkça göstermektedir.

AK Parti seçmeninin yüzde 55’i bile Türkiye’nin genel gidişatının kötüye gittiğini söylerken, yalnızca yüzde 29’u iyiye gittiğini belirtmiştir.

MHP seçmeni ise daha olumlu bir tablo çizerek, Yüzde 52’si iyiye gidiyor, yüzde 45’i ise kötüye gidiyor demiştir.

CHP seçmeninin yüzde 94’ü, İYİ Parti seçmeninin yüzde 93’ü, DEM Parti seçmeninin yüzde 91’i genel gidişatın kötüye gittiğini belirtirken, iyiye gidiyor diyenlerin oranı yüzde 7’nin altında kalmıştır.

Bu oranlar, muhalefet seçmeni nezdinde mevcut iktidar dönemine ilişkin tam kapsamlı bir memnuniyetsizlik ve siyasal kriz algısının yerleştiğini ortaya koymaktadır.

Araştırma bulguları, Türkiye toplumunda ekonomi, adalet, siyaset ve yönetim kalitesi gibi başlıklar üzerinden birikmiş memnuniyetsizliğin artık genel gidişat algısına tamamen yansıdığını göstermektedir. Muhalefet seçmeninde bu karamsarlık neredeyse mutlaklaşmış durumda. Daha dikkat çekici olan ise, İktidar seçmeninde de pozitif algının çözülmeye başlaması ve AK Parti tabanında dahi kötüye gidiş algısının güçlendiğini göstermektedir.

EKONOMİ DE KÖTÜYE GİDİYOR

Katılımcılara, “Türkiye’de ekonominin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? İyiye mi gidiyor, kötüye mi?” sorusu yöneltildiğinde ise her 10 kişiden 8’inin Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğini düşündüğü görülmüştür.

Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 80’i ekonomik gidişatı kötü bulurken yalnızca yüzde 15’i ekonominin iyiye gittiğini belirtmektedir.

Bu tablo, ekonomik göstergelerden bağımsız olarak toplumun büyük çoğunluğunda hissedilen derin bir ekonomik memnuniyetsizliğe işaret etmektedir.

AK Parti seçmeninin yüzde 66’sı ekonominin kötüye gittiğini belirtirken, sadece yüzde 26’sı iyiye gittiğini söylemektedir.

MHP seçmeninde de benzer bir tablo vardır: Yüzde 63 kötüye, yüzde 34 iyiye gidiyor diyen seçmen oranı kaydedilmiştir.

Bu durum, iktidar seçmeni içerisinde ekonomik krizinin kâr edilemeyecek düzeyde hissedildiğini, ancak hâlen azımsanmayacak bir seçmen kitlesinin olumlu beklentilerini koruduğunu göstermektedir.

Muhalefet seçmeninde ise CHP seçmeninin yüzde 94’ü, İYİParti seçmeninin yüzde 95’i, DEM Parti seçmeninin yüzde 89’u ekonominin gidişatının kötü yönde olduğunu belirtmektedir.

Araştırma bulguları, Türkiye’deki ekonomik sorunların partiler üstü bir yaygınlıkta hissedildiğini, ancak bu memnuniyetsizliğin en güçlü biçimde Muhalefet seçmeninde şekillendiğini göstermektedir. Daha dikkat çekici olan, AK Parti ve MHP seçmeni arasında da kötüye gidiş algısının yüzde 60’ların üzerine çıkmış olmasıdır. Bu, ekonomik performansın iktidarın en kırılgan noktası hâline geldiğini ve artık seçmen sadakatinin bu konuda çok daha pragmatik ve deneyim temelli şekillendiğini göstermektedir.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ GERİYE GİDİYOR

Katılımcılara sorulan “Türkiye’de ifade özgürlüğü ve demokratik hakların gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? İyiye mi gidiyor, kötüye mi?” sorusuna, Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 71’i, ifade özgürlüğü ve demokratik hakların kötüye gittiğini belirtirken, toplumun yalnızca yüzde 20’si gidişatın iyiye doğru olduğunu belirtmektedir. Bu tablo toplumun büyük çoğunluğunun, ifade özgürlüğü ve temel haklara dair karamsar bir algıya sahip olduğunu göstermektedir.

AK Parti seçmeninin yüzde 51’i bu alandaki gidişatı kötüye doğru gidiş olarak değerlendirirken, yüzde 35’i de iyiye gittiğini, yüzde 14’ü ise fikri olmadığını belirtmiştir.

MHP seçmeninde ise tablo görece farklıdır: Yüzde 50’si iyiye, yüzde 48’i ise kötüye gittiğini düşünmektedir.

Bu durum, özellikle AK Parti tabanında ifade özgürlüğü ve haklar konusunda derin bir iç eleştirinin oluşmaya başladığını; MHP tabanında ise ikiye bölünmüş bir algı yapısının mevcut olduğunu göstermektedir.

Muhalefet seçmeninde ise CHP seçmeninin yüzde 93’ü, İYİParti seçmeninin yüzde 91’i, DEM Parti seçmeninin yüzde 87’si, demokratik hakların kötüye gittiğini ifade etmektedir. Muhalefet seçmeninde ifade özgürlüğü konusu, yalnızca eleştiri değil, sistemik bir kırılma alanı olarak görülmektedir.

Araştırma sonuçları, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve demokratik haklar konusundaki algının çok geniş bir toplumsal kesimde olumsuzlaştığını göstermektedir. En dikkat çeken nokta ise, iktidar seçmeni arasında bile bu alandaki memnuniyetsizliğin yüzde 50’yi aşmış olmasıdır. Muhalefet seçmeninde ise bu alan, mevcut siyasi düzenin en zayıf ve en sert biçimde eleştirilen yönlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, önümüzdeki süreçte hak ve özgürlükler eksenindeki tartışmaların yalnızca muhalefet söylemine değil, geniş toplum kesimlerinin ortak gündemine dönüşeceğini göstermektedir.

YARGIYA GÜVENSİZLİK TAVAN YAPIYOR

Katılımcılara, “Türkiye’de yargı ve adalet sisteminin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu yöneltilmiş ve her 4 katılımcıdan 3’ünün “yargı ve adalet sisteminin gidişatını kötü” gördüğü bulunmuştur.

Türkiye genelinde katılımcıların %76’sı, yargı ve adalet sisteminin kötüye gittiğini düşünürken, yalnızca yüzde 16’sı “iyiye gidiyor” demiştir. Yüzde 8’i ise fikir belirtmemiştir.

Bu tablo, yargıya duyulan güvenin toplumun geneline yayılmış şekilde ciddi biçimde sarsıldığını ortaya koymaktadır.

AK Parti seçmeninin yüzde 56’sı yargı sisteminin kötüye gittiğini belirtirken, sadece yüzde 30’u iyiye gittiğini ifade etmiştir.

MHP seçmeninin ise yüzde 63’ü kötüye gittiğini, yüzde 34’ü iyiye gittiğini belirtmiştir. Bu oranlar, yargı sisteminin iktidar seçmeni nezdinde dahi ciddi bir meşruiyet krizi içinde olduğunu göstermektedir.

CHP ve İYİ Parti seçmenlerinin yüzde 93’ü, DEM Parti seçmeninin yüzde 89’u yargı sisteminin gidişatını olumsuz bulurken, bu seçmen gruplarında “iyiye gidiyor” diyenlerin oranı yüzde 5’in altındadır.

Araştırma bulguları, Türkiye’de yargı sistemine duyulan güvenin hem muhalefet hem de iktidar seçmeni nezdinde ciddi biçimde erozyona uğradığını göstermektedir. Özellikle AK Parti seçmeninin yarıdan fazlasının yargı gidişatını kötü olarak değerlendirmesi, adalet sistemine yönelikeleştirilerin artık partizan değil, toplumsallaşmış bir refleks halini aldığını ortaya koymaktadır.

HÜKÜMET BAŞARISIZ

Katılımcılara, “Sizce mevcut hükümet, görevini yerine getirmede genel olarak başarılı mı, yoksa başarısız mı?” sorusu yöneltilmiş ve katılımcıların yüzde 61’i başarısız, yüzde 25’i başarılı bulmuştur.

AK Parti seçmeninin yüzde 47’si hükümeti başarılı bulurken, yüzde 33’ü başarısız, yüzde 20’si ise fikrim yok demektedir.

MHP seçmeninde destek biraz daha güçlü: Yüzde 55 başarılı, yüzde 33 başarısız, yüzde 12 fikrim yok.

Bu veriler, Erdoğan liderliğindeki yürütmeye olan desteğin hâlâ güçlü olduğunu gösterse de, AK Parti tabanında dahi önemli ölçüde sorgulama ve çözülme eğilimi olduğunu göstermektedir.

Muhalefet de ise CHP ve İYİ Parti seçmenlerinin yüzde 87’si, DEM Parti seçmeninin yüzde 86’sı hükümeti başarısız bulmaktadır. Bu gruplarda “başarılı” diyenlerin oranı %6’nın altındadır.

Araştırma bulguları, hükümetin genel yürütme performansına ilişkin değerlendirmelerde ciddi bir toplumsal güven kaybı yaşandığını göstermektedir. AK Parti seçmeni içinde dahi yüzde 33’lük başarısızlık algısı dikkat çekerken, muhalefet seçmeni açısından bu algı neredeyse mutlak bir ret düzeyindedir. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, kurumsal kapasite, liyakat, adalet ve yönetim becerisine yönelik memnuniyetsizliğin hükümetin tüm alanlarına yansıdığını ortaya koymaktadır.

MUHALEFETE DE GÜVEN DÜŞÜK

Hükümetin dışında katılımcılara “Sizce muhalefet partileri, görevlerini yerine getirme konusunda genel olarak başarılı mı, yoksa başarısız mı?” sorusu da yöneltilmiştir. Türkiye genelinde katılımcıların yüzde 63’ü muhalefeti başarısız, yalnızca yüzde 22’si başarılı, yüzde 15’i ise bu konuda fikri olmadığını belirtmiştir.

Bu tablo, sadece iktidara değil, muhalefete yönelik de ciddi bir güvensizlik olduğu göstermektedir.

AK Parti seçmeninin yüzde 57’si, MHP seçmeninin yüzde 48’i muhalefeti başarısız bulmaktadır. Ancak dikkat çekici biçimde, AK Parti seçmeninin yüzde 26’sı muhalefeti başarılı bulduğunu belirtmektedir. MHP seçmeninde bu oran daha da yüksektir: yüzde 38 başarılı diyen vardır.

Bu tablo, iktidar seçmeni içinde bile muhalefetin bazı konularda başarı göstermiş olabileceğine dair kısmi bir kabul olduğunu düşündürmektedir.

Muhalefet seçmeninde ise CHP seçmeninin yüzde 67’sinin, İYİ Parti seçmeninin yüzde 73’ünün, DEM Parti seçmeninin yüzde 78’inin muhalefet partilerini başarısız bulduğu görülmektedir. Bu seçmen gruplarında“başarılı” diyenlerin oranı yüzde 7–19 aralığında değişmektedir.

Diğer parti seçmenlerinin yüzde 68’i muhalefeti başarısız, yüzde 17’si başarılı bulmaktadır. Yüzde 15’i ise fikrini belirtmemiştir.

Bu sonuçlar, muhalefet seçmenlerinin yalnızca iktidara değil, kendi partilerine karşı da yüksek eleştirel farkındalığa sahip olduğunu ve “muhalefet yapamama” sorununu net biçimde ifade ettiğini göstermektedir.

Araştırma sonuçları, muhalefet partilerinin toplumsal beklentileri karşılamakta başarısız bulunduğunu, hatta bu eleştirinin muhalefetin kendi seçmenleri tarafından daha yüksek düzeyde dile getirildiğini ortaya koymaktadır. Özellikle CHP, İYİ Parti ve DEM Parti seçmenlerinin yüzde 70’ten fazlası muhalefetin görevlerini yerine getiremediğini söylemektedir. Bu durum, yalnızca iktidar değil, muhalefetin de meşruiyet ve performans krizine açık hâle geldiğini göstermektedir.

EKONOMİ YÖNETİMİNDE DE GÜVEN YOK

Katılımcılara, “Sizce aşağıdaki siyasi partilerden hangisi ekonomiyi daha iyi yönetebilir?” sorusu yöneltilmiştir. Yanıtlar, doğrudan parti isimleri üzerinden alınmıştır.

Katılımcıların yüzde 25,4’ü CHP’nin, yüzde 21,4’ü ise AK Parti’nin ekonomiyi daha iyi yöneteceğini düşünmektedir.  Buna karşılık, yüzde 22,5’lik bir kesim “hiçbiri” yanıtını vererek mevcut tüm partilere güven duymadığını belirtmiştir. “Fikrim yok” diyenlerin oranı da yüzde 10,9 ile kayda değer düzeydedir.

Bu tablo, ekonomi yönetiminde partilere duyulan güvenin kırılgan olduğunu ve toplumun neredeyse yarısının ya hiçbir partiyi yeterli görmediğini ya da fikir belirtmekten kaçındığını ortaya koymaktadır.

CHP, ekonomiyi en iyi yöneteceğini düşünülen partiler arasında ilk sırada (yüzde 25,4) yeralsa da, bu oran toplumun dörtte birinden azdır. Bu da göreli bir güvene işaret etmekle birlikte, geniş toplum kesimlerinin CHP’ye de temkinli yaklaştığını göstermektedir.

AK Parti’nin yüzde 21,4’lük oranla ikinci sırada yer alması, iktidar avantajına rağmen ekonomi yönetimi performansına dair ciddi sorgulamalar olduğunu ortaya koymaktadır.

“Hiçbiri” diyenlerin yüzde 22,5’e ulaşması, halkın önemli bir kısmının ekonomik sorunların çözümünü mevcut siyasi partilerde görmediğini, ya da tüm siyasal aktörlere olan güvenin azaldığını düşündürmektedir.

Bu dağılım, Türkiye’de ekonomi yönetimi konusunda bir siyasal belirsizlik ve kutupsuzluk hali olduğunu göstermektedir. Her ne kadar CHP en yüksek orana sahip olsa da bu oranlar, halkın geniş kesimlerinin ekonomik sorunların çözümünü ya partiler üstü bir düzlemde aradığını ya da partilerden hiçbirine güçlü bir ekonomik vizyon atfetmediğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bu tablo; siyasi partiler açısından, seçmene somut ve güven veren bir ekonomi politikası sunmanın 2025 sonbaharından itibaren en kritik stratejik başlık olacağını net biçimde ortaya koymaktadır.

Gündemar Editör Ekibi
Okuma süresi: 10 dakika
Sosyal Medya'da Paylaş